Türk Yasalarına Göre Ödül ve Ceza Üzerine

Türk Yasalarına Göre Ödül ve Ceza Üzerine

1770 yılında yazılmış “Türk Yasalarına Göre Ödül ve Ceza Üzerine” isminde Almanca bir kitap görünce insan merak ediyor. Kitabın kapağına göre de yazar Alexander von Joch isminde bir Alman beyefendi. Fakat biraz kurcalayınca fark ediliyor ki bu, aydınlanma dönemi ceza hukukçularından Karl Ferdinand Hommel’ın kullandığı takma bir isim. Ben bu ismi de daha evvel duymamıştım. 


Hommel bugün Alman hukukçular arasında da çok bilinen, popüler bir isim değil. Fakat vaktinde oldukça meşhur bir isimmiş ve Almanya’daki aydınlanma dönemi ceza hukuku reformlarının öncülerinden biriymiş. 1722 yılında Leipzig’te doğmuş, babası da kendisi gibi Leipzig Üniversitesinde çalışmış bir hukuk profesörü (Ferdinand August Hommel). Zaten oğlunun farklı eğilimlerine rağmen hukuk okumasına karar veren kişi de o. Hommel istemeyerek hukukçu olsa da daha sonra mesleğine hevesle sarılmış. Yine de felsefeye uzak kalmamış ki kendi deyimiyle zaten: „Ein Criminalist muß Philosoph und Jurist zugleich sein.“ Yani bir ceza hukukçusu hem filozof hem de hukukçu olmalıdır. Babası gibi Leipzig Üniversitesinde profesör olarak görev yapmış, aynı zamanda 1781 yılına, yani ölümüne kadar 25 yıl hakimlik görevinde bulunmuş. Aydınlanma temsilcilerinin birçoğu gibi farklı alanlara ilgi duymuş üretken bir insan. 

Hommel’dan “Alman Beccaria” (Germanorum Beccaria) diye bahsediliyor. Bunun sebebi de Beccaria’nın Suçlar ve Cezalar Hakkında eserini okuyunca çok etkilenmesi ve yetersiz bulduğu çeviri yerine kendi ön sözü ile yeni bir çeviri yayınlatması. Düşünceleri de büyük oranda Beccaria ile uyuşuyor.

Hommel’ın bizi (biraz) ilgilendiren eseri ise yazının da başlığını oluşturan “Über Belohnung und Strafe nach Türkischen Gesezen” yani “Türk Yasalarına Göre Ödül ve Ceza Üzerine” isimli kitabı. Kitap ilk defa 1770’de yayımlanıyor, iki yıl sonra genişletilmiş bir ikinci baskısı çıkıyor. Kitabın 1970 yılında yapılmış bir basımı da var ama kütüphanedeki rafında bulamadım. Daha doğrusu kitabın bulunması gereken harfe ait rafı bulamadım. İlginçtir, sonra kütüphane görevlisiyle birlikte aradık, yine bulamadık. 1772 baskısının pdf haline internetten ulaşmak mümkün, linki buraya bırakıyorum. Fraktur ile yazıldığı için okumak oldukça çileli. 

Kitap ismen bir hukuk kitabı ya da Türk kanunlarının bir incelemesi gibi dursa da esasında deterministik bir sistem geliştirmeye çalışan Hommel’ın felsefi eseri denilebilir. 18. yüzyılın ikinci yarısında doğal hukuk düşüncesi ceza hukuku pratiğinde etkisini kaybediyor. Hommel de doğal hukukun determinist bir temellendirmesine girişiyor.

Eser felsefi bir çalışma, fakat öyle bilene yazılmış, akademik, sistematik bir eser değil. Zaten eserin maksadı genel okuyucuya ulaşmak, haliyle kolay okunur, anlaşılır şekilde yazılmaya çalışılmış. Ben tamamını okuyamasam da Fraktur içimi bayıncaya dek, birkaç saat inceledim. Yer yer şiirler, alıntılar, aforizmalar barındıran, bolca benzer şeyleri tekrar bir eser. 

Hommel’ın eserdeki temel kaygısı insan iradesinin özgür olmadığını ispat etmek, bunun yanında determinizmin hiçbir şekilde ahlaka ya da dine aykırı olmadığını, ödül ceza sistemine mani olmadığını göstermek. Türkler de bu ispat uğruna gösterdiği en önemli örnek. Hommel’a göre gerçekleşen her şey mecburen gerçekleşir, yani ne özgürlük ne şans ne de olasılık var. Tanrıyı da dünyada olan her şeyin dolaylı bir sebebi olarak görüyor. Ona göre dünya, doğa kanunlarının işlediği devasa bir makine. Haliyle insan iradesi özgür değil, gerçekleşenler yalnızca neden-sonuç zincirinin bir parçası. Hommel, insandaki irade özgürlüğüne yorulan özgürlük hissini de Tanrının iyi niyetli bir aldatmacası olarak görüyor: Bu sayede sivil yaşam mümkün kılınmış. Tabi burda akla konunun dini gerekçelendirmesine dair soru işaretleri geliyor ama ben metni tamamen okuyamadığım için Hommel’ın bu konudaki düşünceleri ve var olmadığını ileri sürdüğü “çelişkileri” hakkında yargılarımı kendime saklayacağım.

Meselenin ceza hukuku boyutunda da akla belli soru işaretleri geliyor. Madem insan kendi hareketlerinin dahi müsebbibi değil, o halde kefaret düşüncesi ile cezalandırmak anlamsız mı? Ya da bugünkü kabul gören kusura göre cezalandırma düşüncesi, özgür iradenin olmadığı yerde kusur da olamayacağından boşa mı düşüyor? Hommel’a göre deterministik bir dünyada ceza hukukunun tek amacı insanları başkalarından gelecek zararlara karşı korumak. Cezayı suç işleme nedenlerine karşı bir denge unsuru olarak, yasalara uymak için bir neden olarak görüyor. Mesele bu aşamada bize geliyor: Stoacılardan bile öte bir ilahi kader düşüncesine sahip Türklerin yine de yasaları ve ağır cezaları olması Hommel için pratik bir kanıt oluşturuyor.

Ona göre eğer insan iradesi özgür olsaydı ve “nedensiz” hareket edebilseydi, o halde etkilenemezdi ve ceza hukuku anlamsız olurdu. Burada Hommel cezanın caydırıcılığına vurgu yapıyor, hayvanların aksine insanların darağacında bir hırsız gördüklerinde hareketlerinden vazgeçmeleri mümkün. Özetle her şey nedensel, cezalar da bir karşı neden oluşturarak bu sürecin yönünün değiştiriyor. Tabi hiçbir durumda insan iradesi söz konusu değil, zaten Hommel kitapta suçlulardan „Schlachtopfer des Schicksals“ yani kader kurbanı diye bahsediyor. 

Bu belki ağır cezalara yol açabilecek bir düşünce ama suçun nedenlerine dair daha farklı önlemlere de kapı aralayabilecek bir bakış. Hommel da zaten açlık, yoksulluk gibi toplumsal sorunları suçun nedenleri olarak görmek gerektiğini ifade ediyor. Bu bakımdan yazarın düşünceleri çağına göre gerçekten etkileyici. Zaten Stuckenberg’in belirttiği gibi, Hommel’ın Aydınlanma döneminin önemli ceza hukukçularından biri sayılmasının sebebi de savunduğu determinizm düşüncesi ya da bugün için pek tartışmaya değer olmayan bir ceza teorisi geliştirmiş olması değil. Onu ilginç ve önemli kılan ilk özellik yargı pratiğini “insanileştiren” düşünceleri ve bunları yargıç olarak da uygulayacak konumda bulunması. Döneminin yargı pratiğine bu şekilde önemli etkilerde bulunmuş. İkincisi ise Beccaria çevirisi ile ceza hukukuna dair aydınlanmacı düşüncelerin Almanya’da da yayılmasını sağlaması. 

Şimdi elimde Suçlar ve Cezalar Hakkında’nın Hommel’ın kendi ön sözüyle yayımlattığı Almanca çevirisi var. Neyse ki bu sefer Fraktur yok. İlgimi çeken bir düşüncesi olursa, belki onun hakkında da kısa bir şeyler yazabilirim. Aslında niyetim ismi, konusu veya tarihe etkisi tuhaf eserler hakkında yazmak. Sıradaki de muhtemelen Karl Binding’in daha az bilinen ama nazi dönemi etkisi büyük olan eseri “Die Freigabe der Vernichtung lebensunwerten Lebens” (Yaşamaya Değmeyen Hayatın Yok Edilmesine İzin Vermek) olacak.


Des Herrn Marquis von Beccaria unsterbliches Werk von Verbrechen und Strafen (1966 baskısı)

Hommel Hakkında Yararlandığım Eserler

  • Stuckenberg, Carl-Friedrich: Karl Ferdinand Hommel – der „deutsche Beccaria“, in: Strafrechtsphilosophie der Aufklärung (2018 Duncker & Humblot), S. 13ff.
  • von Zahn, Karl: Karl Ferdinand Hommel als Strafrechtsphilosoph und Strafrechtslehrer: ein Beitrag zur Geschichte der strafpolitischen Aufklärung in Deutschland, Leipzig 1911.
  • Burgstaller, Manfred: “Karl Ferdinand Hommel, Über Belohnung und Strafe nach türkischen Gesetzen. Neudruck der 2. Ausgabe von 1772. Mit Einführung und Erklärungen hg. von Heinz Holzhauer” Zeitschrift der Savigny-Stiftung für Rechtsgeschichte: Germanistische Abteilung, vol. 89, no. 1, 1972, S. 379ff.
  • Hedemann, Hommel, ein treuer Jurist, DJZ 1909, S. 909f.
  • Leipzig Üniversitesi Profesörler Kataloğu: https://research.uni-leipzig.de/catalogus-professorum-lipsiensium/leipzig/Hommel_1417/
Yeni yazılardan ve içeriklerden haberdar olmak için mail listesine kayıt olabilirsiniz.

No spam, no sharing to third party. Only you and me.