Düşünmek İçin Yazmak

Düşünmek İçin Yazmak

Yazma aşaması genellikle araştırmanın sadece son basamağı gibi kabul görür. Bu aşamaya gelinceye dek araştırmacının kafasında sorunun nasıl ele alınacağına, ilgili görüşlerin güçlü, zayıf yanlarına veya kendi görüşünün temellendirmesine dair yargılar belirir. Bu yargılar son aşamaya gelinceye dek insana çok kuvvetli görünür. Fakat klavyenin başına oturup da yazma işine başlayınca eksilirler, güdükleşirler, şekil değiştirirler. O kadar da kuvvetli gözükmemeye başlarlar. Sürecin başka türlü ilerlemesi de herhalde iki şekilde mümkün. Birincisi, yazmaya başlamadan da bu yargıların niteliğini doğru tespit edecek tecrübede konuya aşina olabilirsiniz. O hususta (derin) düşünmek için beyniniz yeterince antrenmanlıdır. Bu belki satrançta çok sayıda hamleyi tahtaya bakmadan (körleme) hesaplamaya benzetilebilir. Ki ben bu tip insanlardan dahi yazarak çok daha derin, planlı düşünebildiklerini işittim, okudum. İkinci ihtimalde ise yazdığınız şeyin içeriği pek umurunuzda olmayabilir. Yazmaya çalıştığınız tez, makale, ödev ne ise, yapılmış olması sizin için kafidir. Bir sistematiğe ya da daha az çelişkili bir argümantasyon yapısına muhtaç değilsinizdir. 

İnsan bu düşüncelerindeki eksikliği fark ediş deneyimini sadece yazarken yaşamaz. Kafanızdaki bir düşünceyi muhatabınıza anlatırken, o kayda değer hiçbir katkıda bulunmamış hatta anlamamış olsa bile, sizin daha iyi anladığınız olmuştur. Düşüncenizdeki eksikliği ağzınızdan kelimeler dökülürken, hatta bazen henüz dökülmeden fark ediverirsiniz. Anlatabilmek için meseleyi kafanızda toparlarken hem eksik kısım bazen hem de doğru parça beliriverir. Bazen de anlarsınız ki anlatmaya çalıştığınız şeyi aslında siz de pek anlamamışsınız. 

İki durumda da – hem yazarken hem sözlü olarak anlatırken- ortak olan şey, kafanızdaki dağınıklığı muhatabınıza anlatabilmek için düzene sokmaya çabalamanız. Haliyle bu çaba sonucu sistemdeki eksiklikler de kendini ele verir. Tabi yazmanın, sözlü anlatıma kıyasen çok daha fazla avantajı var. Evvela kanlı, canlı bir muhataba muhtaç değilsiniz. Onun kaprislerine, söz kesmelerine, kafanızdaki tartışmaya katkıda bulunmak yerine dandik bir hükümle canınızı sıkmasına tahammül etmeniz gerekmez. İlla kabahat muhatapta olacak da değil, anlatmak istediğiniz şey onun için ya da belki sizden başka dünyanın geri kalanı için yeterince ilginç olmayabilir. Pandemi dönemi  “kast kusurunun” o kadar da fonksiyonel bir fikir olmadığına dair uzun nutuklarım için hukukla muhtemelen birkaç sezon “Suits” izlemekten öte hiçbir ilgisi bulunmayan sevgili eşime karşı halen vicdan azabı duyarım.

Bir defterin ya da tercihe göre bir yazı uygulamasının ise böyle sorunları olmaz. Ne o sizin canınızı sıkabilir ne de siz onunkini. Üstelik yazarken bütün düşünce akışınızı geri dönüp değerlendirebilirsiniz. Akan düşüncelerin hepsi düzenli mürekkep lekeleri halinde önünüzdedir. Uzun bir matematik işlemini kafadan hesaplamak yerine kağıt kalemle yapmak gibi.

Bu şekilde yazmanın tek faydası düşünce akışını görünür kılmak değil. Bir konu etrafında yazarken o konuya çok daha rahat odaklanırsınız. Nihayetinde bu şekilde “düşünmek” aynı zamanda fiziki bir faaliyete de dönüşür. Ben dinlemem gerektiğini düşündüğüm derslerde, eğer hocaya odaklanamazsam not almaya başlardım, ki kendi yazdığım bir ders notunu tekrar okumuşluğum herhalde hiç yoktur. Ama böyle durumlarda not almak, o an hocanın anlattığı şeylere odaklanmamı sağlar, akşam yemekhanede ne var acaba diye düşünmemi engellerdi. Aynı şekilde, insanın üzerine düşünmesi gereken bir hususta yazmak için eline kalem alması, ki bu ister gündelik kaygılarına, isterse bilimsel faaliyetlerine ilişkin olsun, sorunlara da çözümlere de daha doğru, sağlıklı odaklanmasını sağlıyor. Özellikle kalem ile yazarken bu düşünme işi yavaşlıyor. Bu da dezavantaj gibi görünen ama yine insana doğru düşünce bağlantılarını kurmak için vakit sağlayan önemli bir avantaj.

Bu tip bir yazma faaliyetini, bilimsel araştırmanın son aşaması olan yazma kısmı ile karıştırmamak gerekiyor. Elbette fikirleri inşa ederken yazmanın faydası son yazım aşamasında da görülür, ama düşünmek için yazmak ile kafada artık olgunlaşmış haliyle düşünceleri birine izah etmek için yazmanın ağırlık noktaları farklı. İlkinde şekli kaygılara kapılmaya gerek kalmaz. Kendinizi öyle çok iyi ifade etmeniz de gerekmez. De’leri da’ları dilediğiniz şekilde bitişik-ayrık yazabilir, ilk bakışta bile hor görülecek bir düşünceye kendini ifade hakkı tanıyabilir, bilmemenizin (ya da ezberlememenizin) yüksek akademik otoritelerce kınanacağı hususlarda cehaletinizi itiraf ile akıl yürütebilirsiniz. İkincisinde ise artık muhatabınız, duygularını umursamadığınız kara kaplı defteriniz ya da eşiniz, dostunuz olduğu için size tahammül etmek zorunda kalmış bir kimse değil. Yani anlatmaya değer olduğu düşündüğünüz şeyi karşı tarafın da, hem şeklen hem de içerik olarak, okumaya değer bulması önemli. Çirkin, karmaşık ve boşluluklarla dolu bir şey olmaması lazım haliyle.

İşte bu yazı aşamasındaki şekli gerekliliklerin değilse de içeriksel olgunluğun hazır olması için ilk tip, düşünmek için yazmak gerçekten önemli. Sadece aklınıza gelen bir fikri test etmek için değil, okuduğunuz bir metni sahiden anlayıp anlamadığınızı kontrol etmek, eksiklikleri tespit etmek ve nihayetinde anlamak için de yazabilirsiniz. Bu tip notlar, metinlerin altını çizmekten ya da kopyala-yapıştır notlar almaktan çok daha fazla iş görecektir. Nihayetinde yazılan bilimsel çalışmanın orijinalliğini de ancak bu şekilde sağlamak mümkün. Burada bahsolunan orijinallik, ilgili tartışmaya yeni sorular ya da argümanlar katmaktan ibaret değil. Bu sayede metnin yapısında da yazara ait bir bakış açısı, konunun buna özgü bir ele alınış şekli ortaya çıkar.

Yazmak, insanın düşünme kapasitesini ciddi derecede artıran bir uğraş. İyi yazmak, okunabilir yazmak başka bir mesele, ama düşünmek için yazmak daha zahmetsizce edinilebilir bir yetenek. Hatta bir alışkanlık.

Yeni yazılardan ve içeriklerden haberdar olmak için mail listesine kayıt olabilirsiniz.

No spam, no sharing to third party. Only you and me.